2 Tem 2008


Karanlık bir ormanda yürüyorsun. Dümdüz bir yol sanki, sana öyle geliyor. Ne de olsa karanlık, ve sağını ya da solunu bilmiyorsun. Hava sıcak ama ılık da bir rüzgar esiyor. Seni rahatsız etmeyen tek şey de o zaten; havanın soğuk olmaması…

Yoluna devam ederken, ne için burada olduğunu ve nereye, neden gittiğini bilmediğin düşüncesine kapılıyorsun. Neden orman? Hem de yalnızsın ve ürkütücü bir yer burası…

İleride bir ışık görüyor ve hızlanıyorsun. Sen yaklaştıkça o uzaklaşıyor mu, yoksa sadece göz yanılması mı bilemiyorsun ama ışık kayboluyor bir süre sonra.

Ne de olsa kaybolduğunun farkındasın ve sebepsiz ilerliyorsun, o halde başka yöne gitmekte de bir sakınca görmeyip, ağaçların arasından geçerek devam ediyorsun.

İşittiğin sesler seni korkutmaya başlıyor ve gitgide yaklaşıyor… Ne olduğunu çözemediğin bir ya da birkaç hayvanın sesleri bunlar. Önündeki bir ağacın tepesine tırmanıyor ve bir süre bekliyorsun. Sadece gölgelerini görebildiğinden, altından geçtiklerini anlayıp, uzaklaşmalarını seyrediyor ve aşağı inip aynı yönde devam ediyorsun belirsizlik içindeki yürüyüşüne. O kadar uzun geliyor ki geçtiğin yollar sana, artık sebep aramayı bıraktın, yalnızca yürüyorsun; Öyle olması gerektiğine kendini inandırdın.

Canının istediği bütün yollara giriyorsun. Bazen düşüyor, bazen korkuyor, ama yılmadan ilerliyorsun. Bunu yapman gerekiyor çünkü. Sabah olduğunda yürümek daha kolay olsa da ucu görünmeyen bir yerde olduğunu anlıyorsun. Yine gece oluyor, sabah oluyor, hava soğuyor sonra tekrar ısınıyor ama sen halen yolun sonuna ulaşamıyorsun.

Bu; nereye gittiğini, nelerle karşılaşacağını bilmeden, bir sonu olduğuna emin olup o sona ulaşmaya çalışmak yalnızca… O sona ne kadar sürede ulaşacağınsa ormandaki sır…

0 YoRuM: